Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fıkra

Size bir fıkra anlatayım... Bir gün; bir italyan, bir fransız, bir türk oturmuşlar, sohbet edecekler, önce tanışmaya başlamışlar... Fransıza sormuşlar, 'nerelisin?' ,diye; Fransızım demiş... İtalyan'a sormuşlar, 'nerelisin?', diye; İtalyanım demiş... En son sıra Türke gelmiş ve sormuşlar, 'nerelisin?' diye; ....ama ne dese beğenirsiniz??? Türkiyeliyim... demiiiiişş.... ...... İşte böylee.. bize komik gelmeyebilir, ancak emin olun, bazı örgütler bu fıkraya kahkahalarla gülüyor. ...., Türkiyeliyim ne demektir yahu? Türkçe, sırf sondan eklemeli bir dil diye, kelimelerin orasına burasına ek ekleyip de, yamalı bohçaya çevirmenin manası var mı? Türk demek veya türküm demek ırkçılık yapmak değildir ki.... başka ırkları hor görmek ırkçılıktır. Kardeş kardeş yaşıyoruz şurda. Neden utanıyorsunuz türküm demekten Ayrıca; Size ırkınızı soran oldu mu?  Size nerden göçüp geldiğinizi soran oldu mu?  Size atalarınızın soyağa

yorum yok

Eğer bir ülkede, ülkenin en önemli komedyenlerinden birisi, tutup; mevcut diktatörün yaptığı zorbalığa karşı duruyorsa ve 'ciddi', serden geçmiş bir biçimde meydan okuyorsa; o ülkedeki hiçbir işin şakası kalmamış demektir... ****** katile önce ev izni çıkartacaklar, sonrasında da meclise sokacaklar... hala içilen kahvenin, yenen hamburgerin tadı güzel geliyor mu? şahsen, bir parça bal bile sürsem dilime, tadı acı geliyor artık... sanırım ağzımızın tadı çoktaaan kaçtı...! **************** tarih, marih tekrarlanmaz, tekerrürden ibaret olan; insan davranışları ve toplumsal davranışlardır. insanlar da,toplumlar da, rahatı görür, bozulur, ölümü görür, düzelir.... ****** geç kalındığı vakit, artık çok geçtir.geriye kalan, telafi etme çabasıdır... telafi etmek için ise, asla geç değildir. aksi takdirde bir telafiden söz edebilmek saçma olmaz mıydı? *********

elektrik devresi

"Evren kurallar üzerine işlerken; insan, kuralsızlığa yönelme eğilimindedir." Rüzgar l Everest İnternete yazılarını koyuyorsun ama, ya fikirlerin çalınırsa? Özellikle günlük koşuşturmacalarımızın içerisinde, espirilerimizi, sevdiklerimize söylediklerimizi, giyim tarzımızı, hareketlerimizi, sözcük öbeklerimizi, öğretilerimizi, tepeden tırnağa herşeyimizi, kendininmiş gibi gösterenler olacaktır, oluyordur da... Fikir hırsızlığından büyük hırsızlık yoktur. Doğrudur, ancak getirileri de vardır.... Bakınız; bu durum, elektrik devrelerinin işleyişine benzer... Bir devre üzerindeki 4 ögeden birisinizdir... Üreteç, İletken tel, Direnç, Ve yalıtkanlar...(hiç düşünmeyenler) Düşünmek yine, en önem arz eden elemandır. Düşünüyorsanız, üreteçsinizdir. Düşündükçe, daha çok parlatırsınız, iyi akımı sembolize eder. Loş parlaklık ise, yeterince düşünmediğinizin ve akımınızın kötü olduğunu sembolize eder... Öyleyse;  Eğer fikirleriniz sizin akımlarınızs

Ulaşılmaz olunca....

Aklıma gelmişken; Çok eskiden, internetten edindiğim bir okurum vardı. Onu hatırladığımda, ve kendi tanıdıklarımın, yazdıklarıma verdikleri tepkilere baktığımda şunu görüyorum... İnsan birini tanıyıp, çözdüğünü sandığı anda, onunla işi bitiyor. İnsanlar, 'ulaşılmaz' görünen insanlara ilgi duyuyorlar. Örneğin, tanıştığımız zaman, ilgisi en üst düzeyde idi ,fakat bir süre sonra  konuşup tanıdığında artık o kadar önem arz etmemeye başladı yazdığım yazılar. Bakınız bu çok üzücüdür. Sadece okurunuza değer verdiğiniz için, ve ulaşılabilir olduğunuz anda, okurunuzu kaybetmek. Bu nasıl bir sebeptir? Oysa yazan halen aynı, yazılar ise daha iyicedir. Peki nasıl olur? Hayatımda bunun örneği çok olmuştur. İlk günler sizi el üstünde tutan kız arkadaşınızın, sizin onu sevdiğinizi anladığı anda, başka diyarlara göç için, sıcak hava akımını beklemeye başlaması gibi. 4 sene, 8 sene, arkadaşlarınıza onca şey kazandırdıktan sonra, en ufak fırsatta sizi sırtınızdan bıça

neden eleştirelim? (son bölüm,2)

Dr. A. ve Mr. Everest Yılmaz Özdil'in üslubuna benzer yazmam önerilmiş bir eleştiride.        Örnek olarak Yılmaz Bey' in gösterilmesine sevindim çünkü vatanını seven ve bu vatanın insanlarını önemseyen, namerde namert diyebilen, cesur bir insandır.Nerden mi biliyorum? Yazdıklarından...  Hiç şüphesiz ki; bir insanı tanımanın en iyi yoludur, o insanın düşüncelerini çözümleyebilmek ve fikirlerini anlayabilmek. Lakin, bazen, yazarlar olduklarının daha azını yazmak zorunda kalırlar.O zaman onları tanımakta güçlük çekebilirsiniz. Eğer Yılmaz Bey'i televizyonda izlemiş ve dinlemişseniz, belki bir şaşkınlık geçirmişsinizdir. Televizyonda çok daha asabi bir mizaç ile görürsünüz onu. O yazılarında, en vahim olaylardan bahsederken bile takınmış olduğu espiritüel ruhu bulamazsınız, ve de aynı ruhaniyete bürünmüş köşesindeki fotoğraftaki, o babacan,güler yüzlü yüz ifadesini göremezsiniz yüzünde. Sanki kendisi yazmadığı zamanlarda bambaşka biridir. Bakınız, yazar içi

Elle Theme - Mary Elizabeth McGlynn (Silent Hill: Homecoming) [LYRICS]

Resim
sevdiğim bir parçadır kendileri...

20 yaşında aşk

ne zaman seni hatırlasam, tekrar 20 yaşında oluyorum. dünyayı değiştirebilecek kadar güçlü olduğumu sandığım, saf zamanlarıma dönüyorum. ne zaman seni hatırlasam, aşık olmayı ve sarhoş olmayı anımsıyorum. seni ne kadar çok sevdiğimi hissediyorum. dudaklarının tadını, öpüşmelerimizin 'çocuk heyecanı'nı duyuyorum. 20 yaşın vermiş olduğu günahsızlığı hatırlıyorum. enerjimi, hareketliliğimi, ve daha bir çok güzel şeyi hatırlıyorum.  birlikte güzel günler yaşıyoruz hala, anılarımızın belli bölgelerinde... dostluklar hala dostça, hoşlantılar hala hoşça. bazen sarhoşluğumda, seninle olan sarhoşluğumu hatırlıyorum, ve hiç içmeden uyuşan dudaklarımızı. bir zaman benimle oluşundan, ya da ilk ve  özel oluşundan, belki en saf an'ım oluşundan, ayrıdır yerin.  aşk gibi değil artık, bir başka... seviyorum seni, her sevmiş olduğum kızı, halen sevişim gibi, hoşça, hep mazimde kal, hoşça kal... **********************************************************

eskice

Biraz düzelttiğim eski bir yazım: (şule içindi)               dişlerinin mi,  yoksa parıldayan kapkara gözlerinin beyazı mı daha sedef, karar veremezdim...             dudakların ise; karmakarışık denklemlerin, sade bir sonucu gibiydi, neticede güzeldi...

peki eğer olasılık yoksa, bilgisayarlar?

Resim
önceden tesadüf diye birşeyin olmadığını ve kader kavramını kendimce açıklamıştım... Bir yanıt beraberinde bazen başka sorular getirir, cevaplanması gereken... eğer ; tesadüf ve rastlantılar yoksa; sanal ortamda bilgisayarlar yoluyla nasıl 'rasgelelik' oluşturulur veya oluşturuluyor? cevabı aslında hiç araştırmadan, akıl yoluyla bulabiliyoruz,  siz de bulacaksınızdır eminim, ancak gelin biz yine de araştıralım ki daha çok şey öğrenebilelim....hem çözümü daha zor şeyleri düşünmeye zamanınız kalsın... bu arada akli cevap şu:  her seferinde mümkün olduğunca farklı sayılar verebilecek,  bir işlem döngüsü, bir denklem sistemi geliştirmek! nitekim Taylan Bey'in çevirisinde de dediği gibi: "   RASGELE SAYILARI NASIL ÜRETİRİZ? Bir algoritma kullandığımızdan, zar atılmasında olandan farklı bir yol kullanırız. Zar atılmasından farklı olarak, ilk sayı seçildikten sonra, diğerleri algoritmayla belirlenir. Bu sayılara yalancı rasgele sayılar deriz. Gerçek rasgel

Neden bu kadar eleştirelim? (bölüm1)

Neden bu agresif görünümüm? daha sonra yazacağım, şimdi değil.... Neden bu kadar eleştirelim? Asıl sorun bu şimdilik.... Bu kadar çok eleştirmemin nedeni, bu denli çok insanları önemsememden, bu denli çok yanlış görmemden kaynaklanmaktadır... Bakınız, insan sevdiğini eleştirir... bir insana hiç söylememişseniz yanlışlarını veya eksiklerini, o insanı ya hiç umursamıyorsunuzdur ya da ondan tamamiyle ümidinizi kesmişsinizdir... İyi niyetli eleştirinin özünde karşıdakini geliştirme gayesi mevcuttur. Bu yüzden kırıcı olmazsınız, bu yüzden öznel olmazsınız. Genellersiniz ve nazikçe söylersiniz... Efendiler, beni tanıyanlar tanır, Eleştirilmeyi o kadar çok severim ki(niyet iyiyse) ,  tanıyanlara sorun, size ilk söyleyecekleri, ne kadar samimiyet ve açık sözlülük yanlısı olduğumdur. Samimi arkadaşlarım aramızda kurallar var gibi size sıralar; 1)eleştiriye açık olmak  2)dürüst ve samimi olmak vs. sırası yok tabiki... Bu sebeptendir ki, 9 yıllık arkadaşl