neden eleştirelim? (son bölüm,2)
Dr. A. ve Mr. Everest
Yılmaz Özdil'in üslubuna benzer yazmam önerilmiş bir eleştiride.
Örnek olarak Yılmaz Bey' in gösterilmesine sevindim çünkü vatanını seven ve bu vatanın insanlarını önemseyen, namerde namert diyebilen, cesur bir insandır.Nerden mi biliyorum? Yazdıklarından...
Hiç şüphesiz ki; bir insanı tanımanın en iyi yoludur, o insanın düşüncelerini çözümleyebilmek ve fikirlerini anlayabilmek.
Lakin, bazen, yazarlar olduklarının daha azını yazmak zorunda kalırlar.O zaman onları tanımakta güçlük çekebilirsiniz.
Eğer Yılmaz Bey'i televizyonda izlemiş ve dinlemişseniz, belki bir şaşkınlık geçirmişsinizdir. Televizyonda çok daha asabi bir mizaç ile görürsünüz onu. O yazılarında, en vahim olaylardan bahsederken bile takınmış olduğu espiritüel ruhu bulamazsınız, ve de aynı ruhaniyete bürünmüş köşesindeki fotoğraftaki, o babacan,güler yüzlü yüz ifadesini göremezsiniz yüzünde. Sanki kendisi yazmadığı zamanlarda bambaşka biridir.
Bakınız, yazar için yazmak, karakterini 2 farklı kişiliğe ayırabilecek bir iksiri içmek gibidir.Dr. jekyll olarak yazıyorsanız, yazılarınızda mr. hyde çıkabilir, ya da tam tersi...Üslubunuzu belirleyen seçiminizdir.
Belki bu yüzden yazarken ayrı, caddede yürürken ayrı kişiler oluruz. Üstelik bu insanların yaptığı iş çok zordur, bakınız Tuncay Özkan'ı içeri aldılar.Bu ülkede Uğur Mumcu gibi birçok insan öldürüldü.yazar ve gazeteciler bir yana, 61 yaşında, bir çocuk babası, orgeneral Nusret Taşdeler'i içeri aldılar.Bu insanlar, aile sahibi, iyi insanlar,bu insanlar, kelle koltukta iken bile doğruları çekinmeden dile getirebilen insanlar.Hal böyle iken, diğer kişilikleri de pek tabiki sinirlenmeyi ve kaşları çatmayı hakediyordur.
Ayrıca; bu insanlar politik olmak zorundadırlar,çok kişiye hitap ederler, bu insanlar okuyucuyu kendine taraf almalıdırlar ki doğruluk yayılabilsin. Ancak, bütün bunları yapabilmek için de, ne yazık ki, "sevgili" ve "değerli" okurlarını, yazdıklarından 'sözde' muaf tutmalıdırlar, incitmemelidirler.Aksi takdirde okuru kaybederler. Takındıkları bu üslup, son derece haklı, doğru ve yerindedir.Eğer sizi çok sert bir dille eleştirseler, onları o denli beğenebilir miydiniz? Kuşkusuz ki hayır! İnsanlar eleştiriyi ve eleştirilmeyi sevmezler.
Bu yüzden, yazılarındaki laflar size değil, sizinle birliktedir. Onlar bilmez mi, sırf 'bu yazarı takip ediyorum' diyebilmek için, yazılarını beğenen ve paylaşan insanların var olduğunu. Bilmezler mi, 'adam çok doğru söylüyor' deyip de Lak partiye sırnaşan insanların varlıklarını? Bilmiyorlar mı bazı okurlarının, milli bayramlarda, on kasımlarda, vatan millet sakarya edalarıyla esip gürlediklerini, ancak bunun internet köşelerinden öteye gidemediğini, gitse bile, kalan 360 günde 'amaaaan sanki bir kişiyle ne değişecek, bu saatten sonra birşey değişmez' zihniyetiyle, kendini, rehavet, vurdumduymazlık ve acizlik duygularına teslim etmiş okurlarının bulunduğunu ve bu tavırla, bu insanların kendi sözlerine ihanet ettiklerini?
İnanın bana biliyorlar... Ama elden ne gelir? Kendiyle yüzleşmekten, çekinen, korkup köşe bucak kaçan, sizler değil misiniz?
Bakınız, bu noktada, her birimizin tutturmuş olduğu bir yöntem var ve bizler bu yöntemlerin ceremesini çekiyoruz, meyvelerini topladığımız gibi. Bu sebepten, agresif ve eleştirel yazıyorum. Şahsımca; yalnızca, eksik kalan yeri dolduruyorum. Bizler artık çok büyük etkilere, tepkisiz kalan bir millet olduk. Bunu ağrı eşiğine benzetebiliriZ, eğer ağrı eşiğiniz yüksek ise, reseptörleriniz etkiyi ağrı olarak iletecektir, acı olarak değil. Ancak çok ciddi bir doku zedelenmesinden bahsediyoruz burada ve artık acıya tepki verebilmemiz için çok daha yüksek etkiler gerekli. Bu noktada bizi, uyarıcılara benzetebilirsiniz. Eğer bu millet, kanında olduğu gibi, özgürce, boyun eğmeden, mertçe ve kahramanca yaşamaya tekrar başlarsa, dünyaya tekrar adaleti ve asaleti tattıracak, olgunluk ve bilgelik nasıl edinilir, bunun öğütleyicisi olacaktır. Ancak o zaman yazarlar kaşlarını çatmayacak, ya da yazılanlar yanık kokmayacaktır. Size hep inandık, sizi hep sevdik, ancak artık sesinizi duyurmanın vaktidir. Kendinize bir tokat atın, uyanma vaktidir. Kendinize geliniz, zira sizler çok haysiyetli, güçlü ve bilge bir toplumun evlatlarısınız.
Efendiler, tanıyanlar tanır beni... İkibinoniki yılına dek hep eleştirel, agresif konuşur, bir avuç insana göre çok nitelikli, geri kalanlara göre ise, bir deliden ibarettim. Farkettim ki insanlar, günlük hayatta hep güzel şeyler, boş diyaloglar duymanın, espiriler ve eğlencelik öğeler görmenin peşindeler.şimdi günlük hayatta, ne sinirliyim, ne eleştirel, ne de kültürel. Sadece fikirsizi oynuyorum, çünkü bu şekilde daha mutlu oluyorlar.
Lakin ne zaman yazsam, bütün yanlışları ve pislikleri aynen olduğu gibi yazıya yansıtan bir aynanın işlevselliğini kazanıyorum.Ne eksik, ne fazla. Aynen bütün bir mr. Hyde'ınızın görünüşü gibi.
Bu yüzden agresif bulduğunuz o üslup, size, köşe yazarlarının asla söyleyemeyecekleri ve söylemeyecekleri bir yönünüzü sunuyor. Gerçekten kim olduğunuzu anlayabileceğiniz, size hiç söylenmemiş kısmınızı gösteriyor.Ancak bu şekilde kendimizi tanıyabiliriz. bundan ötürü, eleştirilmeyi severim ben de, bir kısmınız gibi...
Hem zaten düşününce;
Böyle olmamı isteyenler yine sizlersiniz, okur ve yazar giysilerimizi giymeden, dışarda karşılaştığımız sizler.
Bizi bütün olarak sevemediniz ki, belki parçalanmış olarak seversiniz...
Sevdiğiniz parçayı koparırken siz, bana beni sorsanız, hepsi birden olduğumu söylerim size. Doktor L. ve bay Rüzgar...