3



Insanın doğa içindeki farkı
ve uygarlığa/ilkelliğe meyilli insanın davranışlarının incelenmesi...

önceki yazıda, canlıların sahip olduğu üstbilinçten söz etmiştik, henüz çoğu canlıda bir bilincin olup olmadığı tartışıla dururken.
şu noktaya kadar insan dışındaki canlıları bilinçsiz diyerek nitelendirirsek, insan bilinçli,
insan dışındaki canlıları üstbilinçli diye nitelersek, insan üstbilinçsiz diyerek ortak noktalarımızı bulma gayretiyle çıktığımız yolun sert bir sapağına denk gelmiş bulunuyoruz.
bunun dışında, yine başka bir yazıda söz ettiğim gibi, insan diğer canlılar içinde, kötücüllüğü ile türünün tek örneğidir. çünkü diğer tüm yaşam biçimleri, hayatta kalma, öğrenme, tehdit unsurunu yok etme amacıyla savaşır, öldürür. bunun dışında sırf zevk için saldırganlık hali göstermezler.

burda da diğer bi nokta olan, canlıların, tüm tabiatla uyum, barış içinde olması konusu gelir ki yine doğal dengeyi bozan, besin zincirine zarar veren, doğaya uyum yerine, doğanın zorla uydurulmasının benimsendiği insan figürü farklılık gösterir. insan bir veya bir kaç canlı için değil, kendi türü de dahil tüm canlılar için tehlike arz eder.
"insan, hiçbir neden olmaksızın, kendi türünü ve diğer tüm türleri öldürür, yok eder."
akıl veya bilinç (özbilinç) diye adlandırabildiğimiz düşünsel becerisi ile, doğada olmayanı üretir, doğadakini kullanır veya dönüştürür, adlandırma ve sorgulama becerisine sahiptir, hayatta kendini, tüm canlıları, evreni, neden var olduğunu, bütünün varoluş nedenini sorgulayan, teknolojik ve bilimsel gelişmeler sağlayan, kültürel ve sanatsal ilerlemelerde bulunan, belirli bir derecede uzaya bile hakimiyet sağlayan 'aykırı' bir yaşam formudur.
uzaydan bahsetmişken; dünyanın da, içinde bulundurduğu canlılık çeşitliliğine ve bu yapıyı uzun bir süre boyunca muhafaza edebilirliğine bakarsak, diğer gezegenler içinde ender bir konuma sahip olduğunu farkederiz. bu izalasyon ve korunmuşluk sayesinde uygarlığımız bugünleri görebilmiştir.

uygarlıktan bahsetmişken; sadece insan, kendi türleri arasında muazzam farklılıklar gösterir.
davranışsal, şekilsel, biçimsel, genetik farklılıkların yanısıra, uzun zamandır çok ilgimi cezbeden bir özelliğe/farklılığa daha sahiptir:
modernlik -ve- ilkellik!

uygarlık tarihi boyunca insanları inceleyin,
görebileceğiniz tek şey, sonu gelmeyen savaşlar,
yıkılan topluluklar, kurulan yeni topluluklar,
bu esnada gerçekleşen, icatlar, keşifler, müzik,
yazı, dans, bilim...
insan hiçbir zaman ilkel olmadı, eğer şu gün şu teknolojiye ve bilgi birikimine sahipsek, bunda ilk insanların, tüm arada kalan insanların, bizim ve gelecekteki insanların katkısı büyüktür.

fakat ne yazık ki insan, hiçbir zaman modern de olamadı... 
yukarıda bahsettiğim modernlik ve ilkelliğin aynı türün, aynı zamanında, aynı yerde yaşayan bireyleri arasında farklılık göstermesi tamamen aykırılıktır ve bize özeldir.

uygarlık tarihinde insanlık olarak modernleşmemizi sağlayan, bu uğurda minnettar olmamız gereken insanlar, toplum içinde hep bir avuç kadardır.
insanlık tarihine bakın, 
kölelik, bağımlılık,
hırs, kıskançlık,
hiç bitmez.

şimdi de günümüz insanını inceleyin...
modern ve ilkel insanı tarihte olduğu gibi, bugün de hep yüz yüze bakarken göreceksiniz.
kardeşler ile anne baba arasındaki ortak genetiğinize karşın;
bilimle ilgilenen / karşısında tüm gün dedikodu yapan,
üreten / karşısında sadece tüketen
canlılar göreceksiniz,
"göreceğiniz; yalnızca, insan formunun modernlik giydirilmiş ilkelliği olacaktır."
söz gelimi,
takım elbiseli, elinde cep telefonu olan, görsel anlamda gayet şık ve modern görünen bir insanın ardına baktığınızda;
ilkel kabilelerin müziklerinden de ilkel müzikler dinleyen,
dilin onca gelişimine karşın, bir avuç sözcükle, bozuk, anlamsız cümleler kuran,
kurduğu cümlelerde küfür bulunan,
düzgün konuşamayan, düzgün yazamayan, resim yapamayan, müzik çalamayan, bilim üretemeyen, spor bilmeyen, kültür ve sanatla ilgilenmeyen,
cinselliğini kontrol edemeyen, bağımlılıklarından arınamayan,
ilkel ve uygarlıktan uzak bir canlı göreceksinizdir.
uzun süredir insanların neden savaştığını, toplumlarda neden genel ev diye bir yapının olduğunu, modern köleliğin neden hâlâ devam ettiğini, hiroşimayı, nagazakiyi, kıskançlığı, kavga etmeyi ve benzeri durumları anlamlandırmaya çalışıyorum.

modern insan, ilkel insanın konuştuklarından hiçbir şey anlamazken,
ilkel insan da modern insanın konuştuklarından bir şey anlayamıyor.
bu durumla, günlük hayatımızda sürekli karşılaşıyoruz.

benim gördüğüm;
yazamayan,
konuşamayan,
cahil,
para ve hırs peşinde koşturan, kibirli ve umursamaz,
bilimle, sporla, kültür ve sanatla ilgisi olmayan,
hareketsel anlamda ve düşünsel anlamda tembel,
cinsel güdülerini kontrol edemeyen, bencil, 
ehlileştirmeye/köleleştirmeye uygun/müsait,
ilkel ve vahşi bir hayvan.

şu uygarlıkta kadın, kendini cinsel obje olarak kabul etmiş,
sevildiğinde cezb olmayan, cinsel istismara, zorbalığa ve aşağılanmaya maruz kaldığında aşık olduğunu hisseden, ancak bu şekilde sevebilen, kolay manipüle edilebilen,
fikirlerinin değil, vücudunun arzulanması karşısında 'aşırı' teslimiyetçilik ve sarhoşluk gösteren bi cinsiyetken,
erkek, kadına vahşi ve hayvani güdüleriyle yaklaşan, her tür cinsel istismara ve zorbalığa yatkın, yeri geldiğinde kadını dövebilen, öldürebilen, hatta bunu kendi hakkı gören, zevk ve güç düşkünü, saplantılı, bozuk, öğretilmiş düşünceler içinde, dini, milli, siyasi ve grupsal holiganlık sergileyen, ilk şartlanmaları doğrultusunda kolayca manipüle edilebilecek olan, vahşi ve basit yaşam formlarıdır. 'bu tarz insanları kolaylıkla yönetebilirsiniz.'

iki tarafın da ortak sergilediği özelliklerin tamamı ve daha fazlası "beynin etkin bir şekilde kullanılmamasından" kaynaklanmaktadır.
oysa insanın doğada halen varlığını sürdürebilmesi "tamamen beyinsel/düşünsel faaliyetlerine" dayanır.
insan doğduktan en az 2 yıl sonrasına kadar bile tek başına yaşayabilir duruma gelemez, herhangi başka bir canlıda bu süreç yumurtada veya memelilerde konak içinde tamamlanmaktadır.
şu an yaşayan tüm insanları, ilkel insan olarak ve modern insan olarak başka yerlere ayırırsak ve her yeni nesilde aynı şeyi yaparsak, bir süre sonra ilkel insanın yok olduğunu görürüz. toplumda ilkel insanlar, varlıklarını modern insana borçludurlar.

beni en çok şaşırtan şey, hayvanların ve insanların yapısal farklılıkları değil,
insanlar arasındaki bu farklılıklardır.
insanı doğadan üstün tutmuyorum, bağımsız asla.
hatta bana kalırsa; mesela, fındık ağaçları ve sincaplar,
insanlardan daha mükemmel, çünkü her konuda tutarlılar.
yaşam amaçları ve davranışlarıyla,
hedefleri ve hedefe ulaşmadaki işlevsellikleriyle...

insana baktığımızda durum farklı.
600.000 yılı aşkın süredir arada kalmışlık, tutarsızlık,
amacını ve nasıl yaşayacağını bilememe...
bir 600 katirilyon yıl geçse de durum değişmeyecek.

öyleyse bu fark nerden kaynaklanıyor?
beyinsel gelişimimiz sadece hayatta kalmamız için oluşturulmadı,
hayatı anlamlandırmamız için oluştu aynı zamanda.
bunu yapabilmenin (amacı anlama) yegane yolu düşünmek.
peki farklılıklar? birazdan.

ne insana daha fazla düşündürtür?
vahşice sağa sola saldırarak, besin elde etmek ve yaşamını sürdürmek mi?
yoksa yaşamsal içgüdüler değil de, varoluşsal içsorumlar mı?

içsorum (içsel soruş) daha fazla düşündürtür,
içsel soruş demek "merak" demektir.
ve merak "duygu" demektir.
demekki insanı daha çok duygular düşündürtüyor,
öteki söyleyişle, duygular bizi daha zeki ve uygar insanlar/topluluklar yapıyor.
sanat kültür edebiyat bu sebepten önemlidir.

her duygu değil elbet,
duyguları yapıcı ve yıkıcı olarak ayırmak uygun bir tasnif olacaktır.
sevmek, fedakarlık, umutluluk, neşe , iftihar etmek yapıcıdır,
nefret etmek, bencillik, umutsuzluk, öfke , kıskançlık yıkıcıdır.
bu duyguların yüzdelerine göre hayatınızdaki yapıcılık/yıkıcılık oranlarınızı belirlersiniz.

uygar insanla ilkel insanın farklılığının nedeni budur.
hadi biraz kurgusal geleceğe bakalım...

uygarlıkları inceledik, ilk insandan bu yana kadar içimizdeki ilkellerden ötürü 
(toplumun hep çoğunluğunu oluşturmuşlardır, her zaman!) nasıl tökezledik ve nasıl harcandık gördük,
uygar insanlardan ötürü nasıl geliştik, onlar sayesinde ilkel insanlar nasıl varlıklarını sürdürebildiler, insanlık nasıl barış, medeniyet, "gerçek insanlık" gördü, bunları gördük.
şimdi, yakın gelecekte şu an bulunan tüm devletler elbet yıkılacaktır, mutlaka! çünkü bu bugüne kadar ki medeniyetlerin tümünün başına geldi.

sonrasında, uzak bir gelecekte bu medeniyetlerde yaşayan ilkel insanların tümünün uygarlaşabildiklerini görün, tamam!
zekâ seviyesi muhakkak artacaktır,
biraz daha ileri sarın,
artık insanlık öyle zeki ki,
parasal düzen yok olmuş,
insanlık barış içinde,
teknoloji ve bilim bilebildiği kadar çok bilmiş, ilerleyebildiği kadar çok ilerlemiş,
insanlar artık din ve siyaset konuşmuyor,
tanrı var ve varlığı kanıtlanmış ya da tanrı yok ve yokluğu kanıtlanmış.
zaten insan için değişen bir şey yok,
çünkü öyle zeki ki duygularını, hareketlerini, tüm bedenini istediği gibi kontrol edebiliyor.

yani; insanın ilerleyişindeki en önemli duygu olan, 'merak'ı istediği kadar kullanıyor, rahatsızlık duyduğunda kapatıyor, öfke, hırs, kıskançlık, nefret gibi duygular zaten kendinden ilkel oldukları için tamamını hissetmiyorlar bile, sadece mazilerindeki bir sözcük dağarcığından ibaret, sevgi, sevilmek gibi açlıklar duymuyorlar çünkü yeterince var,
göz açlığı yok, şehvet, nefs, ihtiras yok, bağımlıklar yok, cinselliğe yenilmek yok,
özlem var ama istediğin miktarda, izin verdiğin zaman.
böyle bir toplumda,
sonunda ne oluyor?
mükemmellik!
işte bu yüzden insan mükemmel olmayan tek canlı,
kasıtlı olarak bozulmuş bir makine gibi,
çok zeki, ama kötücül eylemlerinin ve duygularının, aşikar sonuçlarını göremeyecek kadar aptal,
elleri var dokunmaz,
gözleri var görmez,
kulakları var ama dinlemez,
iyimser duygusallık sahip olduğu en iyi özellik, fakat
devşirdiği/değiştirdiği mekanize/hayvansal bir yaşam biçimi.

ruhsuz ve duygusuz bir bakışla, uçsuz derinlikleri göremezsiniz.
bugün, kötücül duygulara sahip 'zeki' insanların, kendilerinin varlıklarının gerçekliğinin dahi sığamadığı kadar dar hayal gücüne sahip insanları yönetebilmelerinin sebebi budur.

sizi çok kaslı, güçlü, yakışıklı adamlar, ya da su gibi güzel kadınlar yönetmez,
sizi, vursanız yıkılacak olan fakat asla göremeyeceğiniz beyni kuvvetli insanlar yönetir,
çok zeki olduklarından da değil, bazılarımız çok ilkel ve aptal olduğundan.
çok kaslı, güçlü, yakışıklı olmaya çalışan erkekler ya da su gibi güzel olmaya çalışan kızlar, onların fabrika ürünleridirler.
tarihteki savaşlara bakın, tamamına yakını zeki bir beynin çıkarı ile, uygar çaresizlerin ve ilkel milyonların ölümüyle sonlanır.

hayat her zaman sizden şunları bekler;
aklınızı kullanmanızı (düşünmenizi),
mücadele etmenizi, gerektiğinde sabretmenizi,
her şeye rağmen umutlu ve ahlaklı olmanızı.

insanlık hep uygarlığı hedefler, daha doğrusu;
uygar insan olmayı hedefleyen insan, dünya insanıdır.
dünya insanı, gerçekten insandır!
iyi, nezaketli, asil, ahlaklı, zeki, çalışkan, bilimsel, sanatsal,
objektif düşünebilen, doğru düzgün davranan, konuşan, yazan, giyinen...

annem bana bir defasında şunu sormuştu;
"neden hep onu örnek gösteriyorsun, sanki her konuda onunla yarışa girmiş gibisin?"
söylediğim şu oldu;
"onunla yarışa girmişliğim yok, onu geçmek gibi bir niyetim de yok, aksine;
ben, 'onu örnek alıyorum' çünkü 'insan' sıfatının hakkını verebilen, insan gibi insan."
o; uygar bir insan, 
dünya insanı,
o; Mustafa Kemal !
...
insan, varılabilecek en son noktaya ulaştığında, yarış da artık beyhude kalacaktır. zaten hep öyleydi...
...gün gelip de tamamlanırsak,
doğadaki hiçbir canlıdan farkımız kalmayacak,
ve 'mükemmel' olacağız, bir sincabın, sincap olabildiği kadar...
Rüzgar L. Everest

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mentalist dizisi çözümlemelerim ve tahminlerim -spoiler-

Kendimiz için ne yapmalıyız ? -10 madde-

DuLDa 2015 & 2016 & 2017